Hadi Pepe Bir Daha Yapalım
Tupamarolar gerillası, Uruguay’ın efsane devlet başkanı Jose Mujica, arkadaşlarının ve halkın deyimiyle “Pepe”, geçtiğimiz günlerde hayatının sonuna geldiğini söyledi.
89 yaşındaki Pepe tedavi olmayı reddettiğini açıklarken, “samimiyetle söylemem gerekirse ölüyorum” sözleriyle dostlarına veda etti.
Pepe’nin hayatı ve ölümü hakkındaki bu mütevazı sözleri geniş kesimlerde de büyük bir yankı uyandırdı. Sosyal medya Pepe’nin bu sözlerinin tekrarlandığı övgülerle dolup taştı. Neoliberal çağın bireyci ve çıkarcılığa dayanan toplumu içinde, herkesin kendisini büyük gösterinin parçası kılmaya çalıştığı bir ortamda hayatıyla olduğu kadar ölümü kucaklayışıyla da Pepe adeta azize dönüştürüldü!
Başkanlığı boyunca da Pepe, bütün hayatı anlamına gelen mücadelesi ve fikirlerinden ayrıştırılarak, parayla ilişkisinin son derece sınırlı olmasından, kravat takmaktan nefret etmesine ve küçük köy evindeki kendi halinde yaşamına kadar “ilgi çekici-farklı” bir figür olarak kişisel bir gösterinin parçası kılınmaya çalışıldı.
Ama Pepe, sadece 1970’lerde değil başkanlık koltuğunda otururken de bir Tupamaro olmaya devam etti… Onun ölümü ve hayatı kucaklaması bir devrimci hayatın ifadesiydi.
Belki artık belinde bir “revolver” taşımıyordu evet, ama Pepe daima bir Tupamarolar gerillasıydı… O yüzden mesele nasıl giyindiği ya da kravat takıp takmadığından daha çok milletvekili olduğunda da bir parlamentarist olmamasında, başkanlık koltuğuna oturduğunda da bir Tupamarolar gibi kolektif ve elbette düzen sınırlarını taşan bir siyasetin parçası olmaya çalışmasındaydı… Toprak vergisi koymak için mücadele ederken, “Tupamarolar için çok önemliydi” diyecek, aynı zamanda hayatını topraktan çıkaran bir emekçi olarak onun değerinin kolektif olması gerektiğini savunacaktı.
Bizim Tupomarolar
Tupamarolar, 1968’de Pepe’nin de önderliğinin parçası olduğu bir hareket olarak kuruldu. Latin Amerika’nın büyülü devrimciliğinin bir parçasıydılar onlar da. Che’nin, Fidel’in üzerinde yükseldiği Sierra’ları yoktu, onlar Uruguay’ın yoksul dar sokaklarının gerillası olmayı seçtiler.
Öteki Latin devrimcileri gibi onlar da Sovyetçi olmayan hareket halindeki bir devrimciliğin muhatapları olarak, halkın söz, yetki ve karar sahibi olacağı bir devrimi, işte orada o anda yapmak üzere çalıştılar…
1969’da 7 Tupamaro gerillası Uruguay’ın en büyük kumarhanesini basıp 11 milyon dolar çıkardılar… Kumarhane çalışanlarına dağıttıkları bir kısmı dışında kalanlar yoksul halkın ihtiyaçları için kullanıldı… Time bu tarihte yaşananları “Robin Hood Gerillaları” manşetiyle kapağına taşıyacaktı… Tupamarolar yıkmak istedikleri sömürü düzeninin bir avuç soyguncusuna gününü göstermeye daha o gün başlıyordu… Zenginden alıp yoksula verenler, silahlarını bunun için kullananlar elbette bizlere 70’lerin Türkiye’sinde “Demirel Ödesin” kampanyasıyla büyük mağazaların yoksul mahallelere çekilen kamyonlarını da ister istemez hatırlatıyor… Pepe işte sonrasında da bir Tupamaro olarak siyaseti (ötekiler gibi) “para kazanmak için yapmadığını” ve o kadar paranın kendisine çok olduğunu söyleyerek, başkanlık maaşını yoksullara bağışlamayı tercih ederken kuşkusuz ki hâlâ o 1970’lerin Robin Hood ruhunu taşıyordu… O arkadaşlarıyla birlikte, Amerikancı cani bir cuntanın altında 12 yıl süren büyük bir karanlıktan ve derin bir sessizlikten çıkabilmeyi başarmıştı… Onları bekleyen dışardaki arkadaşlarıyla, uğruna mücadele ettikleri halklarıyla birlikte…
Tupamarolar, o uzun 12 yılın ardından da karanlıktan birbirlerine sahip çıkarak, birbirlerinden vazgeçmeden ayağa kalktılar… Elbette yeni bir çağa uyanmışlar ve sosyalizmin tarih sahnesinden çekilmesiyle başlayan, yeni başka türlü bir karanlık içinde yeniden başlamak zorunda kalmışlardı… Onları ayağa kaldıran güç, Pepe’nin “Elbette sadece kazanmak için savaşmıyorsun çocuğum. Ama kazanacağına da inanmalısın. Yenilebilirsin. Hayat gibi çetrefilli bir düşmanı kim mağlup etmiş ki? Ama hayat macerana bir anlam kazandırmalısın. Maddi gereksinimlerin çok ötesinde, hayatı tutku ile yaşamalısın” sözlerinde gizli olsa gerek… Öyle de yaptılar… Pepe, bu yeniden doğuşu “hayat gelecektir, geçmiş değil! Bu, geçmişin yaşanmadığı anlamına gelmez. Geçmiş vardır ama belirleyici olan gelecektir. Sana unutabilme yeteneğini verecek olan da budur. Aslında unutmak doğru sözcük değil. Hiçbir boku unutmuyorsun. Ben tüm yaşadıklarımı nasıl unutacağım ki? Mesele üstesinden gelmektir” sözleriyle özetleyecekti…
Pepe, “döngüm sona erdi. Samimi olarak, ölüyorum. Ve bir savaşçının dinlenmeye hakkı vardır” sözleriyle bize veda etti… Pepe’nin bir yerlerde yeniden başlayacağını biliyoruz… Onun döngüsü de başka yıldızlarda parlayacak ve yeryüzündeki tüm arkadaşları, mütevazı ışığının altında o Tupamaro gerillasına bakıp ona şöyle seslenecek, “Hadi Pepe, bir daha yapalım!”